Birkaç gün önce kanada da yaşayan arkadaşlarımla uzun bir toplantı yaptık skype üzerinden. Ana konumuz iş ve projeler olsa da günlük hayattan, internet, reklamcılık dünyası ve sosyal medya’dan bahsettik. Açıkçası hem dijital iş hukuku, hem internet reklamcılığı, hem de sosyal medya projelerinde bizden 6-7 yıl kadar ilerde olduklarını kabul etmek gerek. Elbette burada da uygulamalarımız var, ancak orada kitlenin sosyal medyayı doğru olarak anlamış olması ve sindirmişliğinin de çok büyük önemi var.

Toplum hazır değil yani..

Neyse;

Konuşmamız bir noktada Türkiye’de yasaklanan internet sitelerine geldi ve ben de yasaklasalarda bizim başbakanımız bile “ben giriyorum, siz de girin” diyor dedim. Ayrıca annem bile DNS, Proxy, Tunnel nedir, nasıl kullanılır biliyor dedim. Gözleri pörtlek pörtlek sordular; “onlar ne?”. Karşımdaki insanlar sosyal medya uzmanları.

İlk başta çok şaşırdım, nasıl bilmezler, oha gibi bir tepki verdim. Ardından anlıyor insan. Hiç DNS ayarı yapmasına gerek kalmamış ki… Oysa benim annem biliyor DNS. Hatta Google DNS ve Open DNS’in farkları üzerine konuştuk geçen. Youtube’a giremiyormuş bazen de..

Acı olan şey bunları biliyor olmamız değil tabii ki, bunları kanıksamış olmamız. Bunlar bizim için günlük hayatın bir parçası. Bir site yasaklandığı zaman şaşırmıyoruz, “olm lan yasaklamışlar xyz’yi” diyoruz. Ve geçiyoruz.

Ve öyle bir paranoya oluşmuş ki; son bir kaç saatir FF’da konuşulan “Google yasaklanıyor” haberine kimse “yalandır lan” demeden inanıyor. Devletimiz bizi buna öyle alıştırmış ki; evet birgün gelip Google’ı kapatsalar, bing kullanırız diyoruz.

Ağlanacak halimize gülüyoruz.

Ah; annem arıyor; uludağ üniversitesinin DNS adreslerini vereyim de girebilsin youtube’a…