Hayatımda ilk motorsiklet sırtına oturmamın üstünden 4 sene, bana ait olanın sırtında ise henüz sadece 9 ay geçti. Bu 9 ayda toplam 20.000 KM yol yaptım ve bunun %60’ı şehir içi & istanbul yakın çevresi sürüşleri idi. 2 adet de uzun yolum var (1.000 KM +).

Takip edenler biliyordur, en büyük hayalim bu iki tekerlekli canavadı. Nasıl atalar At, Avrat, Silah demişse, bu da benim demir atımdı. Eylül başında kız arkadaşımı ve annemi ikna ettiğimden emin olduğumda ilk olarak gidip bir mont almıştım. Takım elbiseleri koyduğumuz kılıflardan birine geçirip gardrobun üstüne astım. Her gece yatarken ve her sabah kalktığımda bakıp giyeceğim zamanı bekledim diyebilirim.

İstanbul’da dişime göre bir makina bulamayıp, bulduklarımı da acemiliğim sebebi ile (bir motor sahibi olana kadar motor üzerinde toplam 5-6 saat ve 200km lik bir deneyimim vardı sadece. o da kiralık ufak bir scooter.) deneyemeyince İzmir’de sevdiğim bir dostumdan destek istedim. Uzun süre başlangıç için binebileceğim, ufak CC’li hafif bir makina baktık. Gözüm hep BMW R1200 GS Adv.’lerde idi, ancak çok büyük geldiler gözüme, korktum. Sonra gevurların Wee dediği (Suzuki V-Strom DL650) kızımın resmini yolladı bir gün Hakan. Abi dedi, olacaksa bu olsun, iyi makinadır. Montumu kılıfından çıkartmadan ertesi sabah İzmir’e buldum ilk uçağa atladım. Sabah kredi vs işlerini hallettikten sonra gidip kızıma ilk kez dokundum. Eylül ciğini yemiş demirleri buz gibiydi, ama çekik gözleri bir makinadan duyabileceğiniz en sıcak merhabayı dedi bana. Denemeden, sırtına bile binmeden satın aldım.

Motoru aldığımız dükkandan bir dizlik, bir kask bir de eldiven alıp giydim ve selesine oturdum. Kontağı çevirdiğimde duyduğum hırıldı benimdi. Ömrümde kullandığım en ağır alet 150kg iken 220kg’lik bir canarın babası olmuştum ve nasıl vitesli motor kullanılır üzerine okuduğum yüzlerce sayfa haricinde hiç bir pratik bilgim yoktu**. Birinci vitese taktım ve İzmir’den annemin evine, Manisa’ya getirdim kızımı. Bilmeyenler için, İzmir-Manisa arasındaki sabuncu beli geçidi (son zamanlarda yenilenmiş bile olsa) büyük taşıtların bol olduğu, virajlı bir yoldur. Bütün yolu ağzım kulaklarımda, bağıra bağıra şarkı söylerek gittim.

Evin önüne park ettiğimde motoru bana ilk uyarısını yaptı. Yan ayağımın açıldığına emin olmadan asla bırakma beni. Kazasız belasız yerine koydum. Kilitledim. Bütün gece yarın sabah çıkacağım ilk uzun yolumu hayal ederek uyumaya çalıştım. Uyuyamadım, bir kahve koyup sabaha kadar kızımı izledim.

Sabah kontağı döndürdüğümde hazır mısın? diye soran bu canavarı 400kM sürecektim. Ömrüm boyunca bisiklet haricinde iki teker üzerinde yaptığım yolların toplamının 2 katı yol. Haydi hayırlısı diyerek yola çıktım.

Bütün şarkı söylemeye devam ettim.

Şimdi, 20.000 KM sonra kar, kış, kıyamet, yağmur, rüzgar ve güneş ile her sabah kontağı çevirdiğimde hala içimde aynı sıcaklık, aynı gülümseme var. Hala şarkı söylüyorum kaskımın içinde.

Bu zehiri almayanlar anlamayabilir anlattıklarımı, ama ucundan tatmış, o mırıltıyı duymuş, dahası sevinçten bağırarak şarkı söylemenin ne olduğunu bilenler anlayacaktır beni.

Hepimizin yolu açık olsun.

**: Aman yanlış anlaşılmasın. Yaptığım doğru ya da akıllıca değildi. Siz yapın demiyorum, yapanları da onaylamıyorum.