Bir Cumartesi sabahı uyandık ve artık içki içenlere “alkol severler” deniyordu bu ülkede. Evet evet Ata’nın masasindaki rakı artık silahdan daha zor alınıyordu. Çünkü daha tehlikeliydi. Biz sustuk.
Önce türban, başörtüsü adı artık neyse, hayatımıza giriverdi. Reklamın iyisi kötüsü olmazmış ya, tartışmalara çıktı yola efendiler. Hepimiz bir anda bunu konuşur olduk. Kimimiz buna sorun dedik, kimimiz kriz, kimimiz açılım. Ama hepimiz bu konuda birseyler söyledik. Yeterince konuştuktan sonra bir gün “özgürlükler” adına kapandı kadınlarımız. Herkes kendi istegi ile dediler bize, inandık bizde. Kalbimiz temiz, “herkes özgür olsun” dedik. Sonra babamin dediği gibi; iyiliklerimiz sorumluluk oldu. Kanunlara karsı geldiklerinde biz özgür olsunlar diye sustuk. Susmak sorumluluğumuz oldu, daha da sustuk.
Sonra bir sabah bu özgürlükleri bize sunan, hatta dayatanlarin köklerinin ne olduğunu hatırlatan bir yaşlı adam çıktı. Kalbimizin temizliğine güvenenler bize “değiştim” dedi, biz de inandık. Öyle iyi kalpliydik ki, durup düşünmedik bile, acaba diye. Değişti dedik, ışık gördük. Koca bir halk uyudu ve gece sırtlanlara kaldı. Bizi kemirirken bu sırtlan, bize yine özgürlük dediler, biz de inandık. Ve sustuk.
Padişahlar soyundan geliyoruz ya; kaygan biyikli danışmanlardan biri “korkutun ki tapsınlar” dedi. Sonra güzelim ülkemizin her bir kafası çalışan adamı teker teker içeri alındı. Bize yine “aydınlık için” dediler. Bize uzanan elin ateşler icinden geldigini görmezden geldik. Koca bir halk bu eli tuttuk. Özgür olacaktık. Padişah soyundan gelen herkes gibi padişah olacağız sandık. Oysa sadece bir padişah oldu, kalanlar ya zindanlarda, ya da kelleri ayak uçlarına konmuş, derin mezarlarda. Biz ne yaptık? Haha, ilahi… Tabii ki sustuk.
Şimdilik evde bir duble icmek yasak değil. Günah ama yasak değil. Henüz. Yarın ne olacak diye düşünüyorum, hiç güzel hayal gelmiyor aklıma. Ama günah ve yasak aynı anlama gelecek diye çok korkuyorum.
Ama bunun için ne yapıyorum? Söz dinleyip susuyorum tabii ki. Sesim çıkmıyor artık.
Sonuçta seytandaki bu itibar olmasa, efendi Ceylan derisi koltuklarda oturur muydu?