Bir yıldan uzun süredir yazmamıştım motorsiklet üzerine. Bir diyetti benim için bu süre; çok şey yaptım; evlendim, gidip görmek istediğim yerleri gördüm ve firmamı büyütmekle uğraştım. 2 yıl önce tam olarak dün gelip manyağın biri bana çarptığından beri (kısa bir ara devam etmiş olsam da) motordan çok uzaktım. Sürmedim, çok konuşmamaya çalıştım, gerekmedikçe bakmamaya bile çalıştım. Hem  geçirdiğim kazaların manevi izlerinin biraz silinmesi lazımdı (hem benden hem de hayatımdaki insanlardan), hem de iki tekerin benim için ne demek olduğunu anlamam gerekliydi.

Aslında ilk günden beri bildiğim şeyleri tekrar anlamaktan ibaretti bu süre, ancak gerekliydi.

Ve bitti.

Dönüyorum. Ve bence illa dönecekse insan, özüne dönmeli. Bu yüzden adım  gibi özgürlüğe geri dönüyorum.

Neden (Tekrar) Motorsiklet?

Bunu aslında daha önceki yazılarımda çok detaylı olarak yazmıştım. Ancak tekrar anlamak ve anlatmak için bir daha kelimelere dökmeliyim.

Annem ismimi koyarken hem kendine hem de bana en büyük kazığı attığının farkında mıydı, bilemiyorum. Hem iş hayatımda, hem de kişisel yaşamımda zaman ve mekan özgürlüğü konusunda inanılmaz bir inadım oldu. Özgürlük aşkından hiç bir zaman kurumsal firmalara yar olamadım. Kendi firmamı kurmamın en büyük nedenlerinden biri kendime bu zaman-mekan özgürlüğünü yaşatabilmekti. Öyle ya da böyle internet bağlantısı sağlayabildiğim her yer ofisim ve bu benim için eşsiz bir şey.

Bundan 3.5 yıl önce tanıştığım iki teker ise bana hiç bilmediğim başka bir özgürlüğü tattırdı. Yanlış anlaşılmasın, trafik konusunda çok takıntım yoktur, arabada iyi müzik olduğu sürece takılmam. Ancak virajlı bir yolda, vizörü birazcık aralayıp kendini yolun akışına bırakmak gerçek anlamda özgürlüğün tanımı bence. Öyle sevdim ki bu hissi, açık bir madde bağımlısı oldum. Öyle sevdim ki daha ilk dakikadan, İzmir’den ilk motorumu aldığımda istanbula gelene kadar bağıra bağıra şarkı söyledim.

Uzun ve keyifli yollar sonrasında yukarıda da anlattığım gibi bir kaza yaptım. Sonuçları acı oldu; 4 ay kadar yattım. Halen sol bacağım koşarken “beni unutma” diyor.

Ve malum diyete başladım.

Ancak hayatımdan dev bir parça çıkarılmış gibi afalladım. Tıpkı madde bağımlılarını de-toxa soktukları gibi, kendimi bir motorsiklet de-toxuna sokmaya çalıştım. Görmemeli, bakamalı, konuşmamalı ve düşünmemeliydim. Öyle garipti ki, geceli rüyalarımda yolda olduğumu gördüğüm oluyordu. Arkadaşlarımla oturduğumuzda bak şuralara gitmiştik diye vimeo’dan gopro ile çektiğim videoları gösteriyordum, bir süre sonra millet muhabbete dalıyor, ben halen izliyordum. Sonra diyetim aklıma geliyordu, duruyordum.

Hayattan özgürlük beklentim de azalmadı. Ancak ciddi anlamda eksiktim. Ayağımda görünmez bir pranga vardı ve nasıl kurtulacağımı bilemiyordum.

Sonra sonra diyetten kaçamaklara başladım. “Alsam ne alınır” diye konuşmaya başladım önce, sonra eşin dostun motorunun üstüne oturup “ya rahatmış ama ben tabi cadillactan geniş seleye alışkınım” falan gibi inanılmaz içi boş laflar etmeye başladım. Ama olsun du, iki tekere yakındım ve bu yakınlık baş döndürücüydü.

Bir yandan belki diye bir süredir para da biriktiriyordum. (Halen de biriktiririm, birikim önemli bence)

Ben diyetim ile savaşırken, günler geçiyor ve her geçen gün içindeki özlem büyüyordu. Motorun bana hissetirdiği o tanımsız özgürlük hissini arıyordum ve yerine geçecek birşey de bulamıyordum.

Sonra bir sabah sinir bozucu bir düşünceyle uyandım. 30 olmak üzereydim. 30 çoktu. Yaşlandım diye değil, ancak zamanın hızına üzüldüm. Geçiyordu it ve ben kendimi zaman olarak özgürüm diye kandırıyordum. Üzerimde dev bir kum saati vardı ve akıyordu. Sevdiğim sahildeki kafelerden birine gittim o sabah, biraz trafik ile boğuşarak ve hayatta yapmak istediklerimi listeledim. Bir kısmının üzerini çizmiştim, bir kısmı içinse gerekli adımları zaten atıyordum. Öyleyse niyeydi bu karın ağrısı derken, diyetim aklıma geldi. Listenin en altına motora dönmek ve uzun uzun yollar yapmak yazmıştım. Ve bunu yapmıyordum. Yapabilecekken ve o haz parmaklamın ucundayken itiyordum. O sabah, dur bakalım diyerek tekrar ittim.

Sonra Türkiye’nin en büyük facialarından biri olan balyoz davasının sanıkları (ki kimisi çok yakın aile dostumuzdur) özgürlüklerine kavuştular. Yağmur çamur silivriye koştuk. Akşam, yıllarca özledikleri rakı masasını kurduğumuzda içlerinden biri özgür, 4 yıl içerde geçirdiğim günlerde en çok yapabileceklerimi, özgürken yapmadığıma hayıflandım dedi. Kurşun gibi oturdu laflar içime.

Eve geldim, o gün yazdığım listeyi buldum, ve sona yazdığım satırı düzeltip başa aldım.

Hala yapabiliyorken, yaşıyorken, yaşamalı insan. Ertelememeli. Ben de öyle yapacağım dedim. Zamanın beni ezip geçmesini beklemeyip, onunla yaşayacağım.

O gece çok mutlu uyudum.

İşte bu yüzden (tekrar) motorsiklet.

Sonra eş dost eşrafındaki en gıcık soru ile baş başa kaldım. Ne alacaktım? Allahtan biraz hazırlıklıydım. Bir sonraki kızım aşağı yukarı belliydi;

Neden XT660Z (Ténéré)?

İlk ve belki de en önemli sebebi çok güzel görünmesi. Peygamber devesi kılıklı halini sevmeyen de çok lakin bana pek güzel görünüyor.

Motor işi tamamen keyif olduğuna göre gönülden ne geçiyorsa en doğru tercih her zaman o bence. V-Strom’u çok severek kullanmıştım, ancak eksik yanlarını biliyordum. Ağırdı, iriydi ve o cüsse için biraz zayıftı motoru. Hız yapmıyordum, ancak tork arıyordum. Çamura merakım yoktu, ancak stabilize yola gidiğimde de ağzı yüzü dağılmasın dı. (bknz çok çamurda kabak lastik ile survival)

Bütçe olarak da mantık aralıklarda kalmam gerektiği için (elveda F800GS) tercihimi tenere’den yana kullanıyorum gibi görünüyor.

Bir de tabii telefonumun wallpaper’ın 1,5 yıldır aşağıdaki gibi olması da etken olabilir 🙂

IMG_0778

Kısaca dostlar; ben uzun uzun düşünüp taşındım, sonra bu kadar uzun düşündüğüme de pişman oldum. İnsan kendini bulduğu yerde olmalı, anın tadını sonuna dek yaşamalı. Yaşlandığı için üzülmeyenlerin bunu böyle başardığına bolca şahit oldum.

Başta da söylediğim gibi; dönecekse insan özüne dönmeli diyorum, ve ben iki tekere geri dönüyorum.

Anahtarları aldığımda bir kez daha, daha detaylı olarak yazmak niyetindeyim.

Sağlıcakla kalmanız ve hayatı ve zamanı ertelememeniz ümidiyle…